بسم الله الرحمن الرحيم
Arı dostlarına ve dostlarıma selamlar.
Bir sezon daha bitti.
Bana kalsa böyle sezonlar hiç bitmesin derim :)
Balları al, süz, geri ver; fazla da yardımcı olmayınca epey zor oluyor.
Gerçekten bu yıl çok çok iyiydi.
Bazı kovanlardan 2-3 sağım toplamı 50 kg civarı bal alındı.
Üstteki resim iki gün öncesine ait ve halen akım devam ediyor.
3-5 gündür müthiş bir polen akımı başladı böyle olunca sadece arıları seyrediyoruz.
5 çıta civarı olan arının polen stoğu maşallah.
Bu görüntüler Temmuz ayına ait.
Satılacak balları mutlaka ve kesinlikle Temmuz ayında sağmaya özen gösteririm.
Akabinde acilen varroa ilacı verip, arının sonbahar yavrusunu hazırlatırım.
Çünkü sonbahar arısı ne kadar sağlıklı ve güçlü olursa, kış arısı da o kadar iyi olur.
Arıcımız soruyor; "bu arı sende böyle, bizde neden böyle değil?".
Biz arı ile irtibatı kesmiyoruz, onu sürekli kontrol altında tutuyoruz ki arımız iyi.
"Ekim ayı gelsin balını alayım, sonra ilacını yaparım" derseniz o arı kışa iki çıta girer, belki de kıştan çıkamaz.
Dedesi böyle yapıyormuş oluyormuş da, şimdi neden olmuyormuş?
Sanki dedesinin zamanı kalmış gibi soruyorlar işte.
Dedesinin giydiğini giymez, yediğini yemez, bindiği eşeğe binmez ama arı, o zamanda olduğu gibi çalışsın.
Bu yıl aralıklarla bahardan bu yana alınan polenler.
Memeler fazla ve iyi tutunca arı sütüne devam ettik.
Çeşitlerim çoğaldı.
21 farklı hat (veya kişinin arısı) bir arada.
Erkekler hala doğuyor ve doğacaklar var.
Bu yıl analardan bala çalışanlar olmuştu, verimli olanların bir kısmını ayırdım, seneye erkeklerini kullanacağım.
Babamın rahatsızlığı sebebi ile bazen acilden gidip hastanede bir kaç gün refakatçi olarak ona eşlik ediyorum.
Koğuşta altı yatak var ve bir hasta yatalak, altını perde arkasında değişiyorlar.
Başka bir hasta yürüyebiliyor, ancak küçük abdestini yatakta ördek denilen plastiğe yaptırıyorlar. Bir başkası genç biriydi, on gündür dengesini tutturamadığı için burada yatıyormuş, hanımı koluna girip gideceği yere götürüp getiriyor, onu da tekerlekli sandalye ile.
Geceleyin cama yakın olanlar üşüdüğü için camlar kapanıyor ve içeriyi peynir tulumu şeklinde ekşimsi bir koku sarıyor, çünkü çoğu günlerdir yıkanmamış, dolaşmaya çıkacaksınız veya arabaya gidip yatabilirsiniz, bu kez de refakat ettiğiniz kişinin size ihtiyacı olabilir düşüncesi ile katlanıyorsunuz.
Gündüz zaten gelen-giden panayır yeri gibi, uyumak mümkün değil.
Gecenin bir vakti ambulans sesleri, dışarısı yıkılıyor, normalde sireni geceleyin mecbur kalmadıkça açmıyorlar, çıkıp baktığında 7 ambulans kapıda, 2-3 tane de kapıya ulaşmaya çalışıyor, yine bir kaçı çıkış yapmış gidiyor.
Acil bölümü berbat; kimi düşmüş gelmiş, kimi yaşlılığın verdiği rahatsızlıklardan getirilmiş, kimine araba çarpmış, bazısı var; kavga etmiş, bir de hastane önünde dalaşıyorlar.
Velhasıl; ne eksikliğini görelim, ne de muhtaç olalım deyip ortama alışıyorsunuz ve elinizde çay bardağı, sandalyede vakit geçirmeye devam ediyorsunuz.
Baharda aşıladığım cevizler güzel tutmuş.
Kestaneler iyi gelişiyor.
Akan derelerin sesi ve suların tadı bir harika.
Uludağ'ı seviyorum.
Vakit bulduğum zaman mutlaka göllerin olduğu bölgeye çıkarım.
Aşağısı 35-40 derece iken 2200 rakımda 20 derece civarı ve hırkayla oturuyoruz.
Gölün yanına buz gibi su getirmişler, çeşme var, çay demleyip akşama kadar serinde uyumak bir harika oluyor.
Merak edenlere; Kestel - Alaçam üzerinden çıkılıyor, yol bozuk, lastikler iyi ve araç yüksek olmalı, altına taşlar vurabilir.
Hava bozuk ise çıkmayın, hele silahsız hiç çıkılmaz.
Başınıza bir iş gelirse, ambulansın gelmesi üç saati bulur, tabi telefonunuz çekerse.
Gittiğinizi ve saat kaç gibi döneceğinizi yakınlarınıza bildirin, zira yukarıda bazen kimse olmayabiliyor. Yoldan çıkmayın veya uzaklaşmayın, sis sebebi ile yönünüzü kaybetme olasılığınız yüksek.
Bahara kadar çok iş var ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder